ŞİRK DİNİ TASAVVUF; YÖNETİCİ TAĞUTLARIN RESMİ DİNİDİR…



Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

        Günümüzde kendisini İslam’a nispet eden tüm yöneticilerinin durumlarına şöyle dikkatlice bir incelendiğinde görülecektir ki; bu yöneticilerin razı olmuş oldukları, her zaman hizmet ettikleri, reklamını yaptıkları, sayısız medya ve devlet kurumları aracılığıyla her zaman destekledikleri resmi din; Tasavvuf Dinidir… Ve Sofilerdir…
        Nitekim bu yöneticiler; insanlardan kendilerine fücur, azgınlık, bozgunculuk, ahlaki rezalet yoluyla itaat ettiremedikleri, kafalarını ve düşüncelerini uyuşturup değiştiremedikleri kişileri tasavvuf yoluyla veya sofilikle uyuşturup değiştirmektedirler.

        Günümüz Yönetici Tağutların; Tasavvuf Ve Sofilerden Razı Olmalarının Sebebi Birkaç Tanedir

        1- Herkesin görüp şahit olduğu gibi tasavvuf (şirk dini); kendi lisanı haliyle ve her yönüyle; dini devletten, siyasetten ve günlük hayattan ayırmaktadır. Yani tamamen laiklerin din anlayışı ve benimsemesi gibi bir din anlayışına sahiptirler.
        Dolayısıyla insanların çekmiş oldukları sıkıntılar, çileler, ferdi ve toplumsal sorunlar bir vadide… Tasavvuf ise bir başka vadidedir. Bunun için kim bu tasavvuf dinine girmek isterse öncelikle buna dikkat etmesi ve bu ilkeye riayet etmesi gerekmektedir.
İşte bu din anlayışı; yönetici tağutların kalplerini serinletmekte ve gönüllerine su serpmektedir… Böylelikle zalimliklerinin, isyankârlıklarının ve Allaha baş kaldırmalarını hesabı sorulmamakta veya bunun intikamı kendilerinden alınmamaktadır. Nihayet rahat, huzurlu ve güven içinde koltuklarında zevk ve sefa sürmektedirler.
        Tasavvuf işte bu yönüyle sanki keskin ve etkili bir uyuşturucu misali, insanların gafletlerinden ve isyankârlıklarından uyanmalarına engel olmakta, hakikatler ile kendileri arasına bir perde gibi girmektedir.
        İnsanlar boğazlanmış ve tek tek kesilmiş onlara ne… Din düşmanları tarafından ırz ve namusları kirletilmiş onlara ne… Yeryüzünde Allah'ın sözü geçerli ve hâkim kılınmamış onlara ne… Zira onlar sema, dans ayinleri ve hu... hu... larıyla meşguldürler ve böylece işte oyalanıp eğlenmektedirler. İşin acı tarafı bu yapmış oldukları küfür ve şirk yamalı tasavvuf dinlerini de hakiki bir din zannetmekte ve kendilerini de hakiki bir dindar! kabul etmektedirler. Yönetici tağutlar için bundan daha güzel bir din anlayışı olabilir mi hiç? Tabii ki olamaz…

        2-Tasavvuf anlayışının sahip olmuş olduğu menhece göre;  keşf, cezbeye gelme, sarhoş olma, kendinden geçme, kalp gözünün açılması gibi sözlerle, İslam’ın insanlardan istemiş olduğu kuran ve sünnet anlayışının önüne geçilmektedir. İnsanlar böylelikle cahil kalmakta, İslam’ın esas temelini ve gayesini anlayamamakta, idrak edememektedirler. Bu temel esas ve gayelerin başında elbette ki; tağutu reddetmek… Tağuttan beri olmak… Allah’a iman etmek… Azgın ve günahkâr tağutlarla mücadele etmek ve en önemlisi kulları, kullara kul olmaktan kurtarıp kulların rabbine kul olmaya davet etmek gelmektedir...
        İşte bu İslam hakikatinin gizlenmesi; yönetici tağutların işine gelmekte, onları sevindirmekte ve gönüllerine su serpmektedir. Böylelikle koltuklarında rahatça oturabilmekte ve onlara hiç kimse hesap sormaya kalkmamaktadır. Şayet tasavvuf şirk dinine mensup olanlar İslam’ı  Allah(c.c)’ın Resulü üzerine indirilmiş olduğu şekliyle anlamış olsalar, hiç şüphesiz bu yönetici tağutların işine gelmeyecek bir durumdur..
        Zira İslam; Allahın indirdiğiyle hükmetmeyen zalim yöneticilere baş kaldırmayı, Allah’ın dışında koymuş oldukları kanunları inkâr etmeyi, yönetimden onları indirmeyi ve onları hakka boyun eğdirmeyi,  bizden istemektedir. Nitekim yönetici tağutların razı olmayacakları kuran ve sünnet bu konudaki delillerle dolup taşmaktadır.
        İşte bu İslam anlayışı gizlenmekte ve bu hakikatler perdelenmektedir. Her zaman yönetici tağutların endişelendikleri ve insanları Allah(c.c’)’ın gönderdiği bu din anlayışına sahip olmamaları için uyardıkları din anlayışı işte bu din anlayışıdır. Çünkü yönetici tağutlar insanların gerçek bir din anlayışına sahip olmamaları için büyük bir uğraş vermektedirler. Kendi makam ve mevkilerine karışmayan ve hatta kim olursa olsun yöneticiye itaat gerekir safsatasını akide edinen şirk dini tasavvuf  bu yönetici tağutlar için biçilmiş kaftan durumundadır.
        Yönetici tağutlar, çarpık sistemlerini ve sahip olmuş oldukları koltuklarını kurumak için, insanlardan içi boşaltılmış bid’at, hurafe ve şirk içerikli tasavvufi din anlayışı istemektedirler. Cihad kavramının olmadığı… Hakkın haykırılmadığı… İyiliğin emredilmediği ve kötülüğün nehyedilmediği… Allah için müminlerin sevilmediği ve Allah için kâfire buğuz edilmediği ve nihayet olup biten küfür ve şirkin insanlardan gizlendiği bir din anlayışı…

        3- Tasavvuf insanları; şeyhlerini takdis ve ta’zim etmeye… Şeyhlerine karşı Allah için sevme ve Allah için buğuz etmeye… Şeyh olmadan kulun Allah’a ulaşamayacağı ancak şeyhinin arcılığıyla ulaşabileceği… Şeyhe itaat etme ve sanki şeyhin önünde bir annenin elinde yeni doğmuş bir bebek misali bütün talimat ve yönlendirmelerine boyun eğmeye çağırmaktadırlar.
Tasavvufun en temel ilkesi; sakın itiraz etme, yoksa kovulursun!
        Şeyhler, müridler için sanki aynı ayeti kerimenin Yahudiler ve Hıristiyanlar için ifade etiği gibi; şeyhlerini rab edinmiş kimseler gibidirler. Ayeti kerimede; “Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler…”(Tevbe 31)
        Müritler batıl olsun hak olsun her şeyde şeyhlerinin emirlerine itaat etmek mecburiyetindedirler. İşte bu durum yönetici tağutları en çok memnun eden bir durumdur. Zira bir şeyhin yönetimin yanında olması demek, bütün bu şeyhe bağlı olan müritlerinde aynı safta, şeyhle beraber yöneticini yanında olduğu manasına gelmektedir. Bunun da anlamı, bu şeyhe bağlı olan bütün müritlerin de yönetici tağutların safında omuz omuza olacağıdır. Nihayet bir şeyhin ne kadar müritleri çok olursa o kadar yönetici tağutun destekçileri ve taraftarları da çok olacaktır. Böylelikle Allah’a isyan eden, Allah’ı hâkim ve egemen olarak kabul etmeyen yöneticilerden hiçbir hesap sorulmayacak ve koltuklarında rahat rahat sefa sürmeye devam edecektirler. Çünkü tasavvuf dinine göre; asla bir şeyhe itiraz edilmez… Şeyh dediyse doğru demiştir… Şeyh söylemişse elbette vardır bir bildiği… Şeyh bir hüküm veya fetva vermişse elbette vardır kendince bir delili… Şeyhin emirleri her zaman yerine getirilmesi gereken bir emirdir… Sofilere göre bir şeyh itaat edilme yönüyle sanki bir peygamber gibidir.
        Şirk dini tasavvuf şeyhinin veya onu rab edinmiş bir sofinin Allahın dışında hükümler ve yasaklar koyan kimselerle, Allahın dışında başka bir şeye yemin edenlerle, kâfirleri dost edinenlerle, bütün fuhuş ve rezalete göz yumanlarla, İslam dışı eğitim verenlerle, Allahın helallerini haram kılanlarla veya Allahın helal kıldıklarını haram kılanlarla ne gibi bir sorunu olabilir ki?
        Çünkü şeyhe dolayısı ile sofiye göre din; ahlak, edep, zikir, züht ve dünyadan elni eteğini çekmekten ibarettir. Dolayısıyla din; asla bir yönetime ve yönetim şekline karışmaz. Din ancak insanların kalbi ve vicdanı ile ilgilenir ve hiçbir zaman yaşam biçimlerine karışmaz.

        4- Yönetici tağutlar insanların dine olan ihtiyaçlarını çok iyi bilmektedirler. İnsanların bir dine inanmaları gerektiğini ve mutlaka bir şeye ibadet etmeleri gerektiğinin farkındadırlar. Öyleyse insanlar; batıl bir din anlayışına sahip olmazlarsa mutlaka hak bir din anlayışına sahip olacaktır. Böylelikle yönetici tağutların korktukları ve çekindikleri başlarına gelecektir. Nitekim tevhidi bir inanca sahip olan kimse ise; zulme ve haksızlığa dur diyecek ve mutlaka ilahi sistemin yeryüzünde egemen olması için mücadele verecektir.
İslami olmayan bir yönetim veya Müslüman olmayan bir yönetici ile hiçbir sorunu olmayan, zaviyesine veya tekkesine çekilmiş, elinde tesbihi!, dilinde zikri! ile meşgul olan, insanların halinden haberi olmayan, hayatın gerçeklerinden uzak bir biçimde hayatını yaşayan kimselerin din anlayışı tabii ki, her zaman rağbet edilen bir din anlayışı olacaktır.
        İşte bundan dolayı yönetici tağutlar, sofileri yerde gökte aramaktadırlar. Çünkü onların din anlayışı, kendi istedikleri din anlayışına çok müsaittir.  Dolayısıyla tasavvuf dini; insanlara alternatif bir din olarak sunulmak için bulunmaz bir fırsattır. Çünkü bu din anlayışının yönetime ve hâkimiyete hiçbir zararı yoktur.
        Kuran ve sünnetin istemiş olduğu bir din anlayışının topluma hâkim olması demek ise; yönetici tağutların sonunun gelmesi ve koltuklarının elden gitmesi demek manasına geldiğini çok iyi bilmektedirler.
           İşte tasavvuf bu yönüyle de, büyük bir sorunu çözmekte ve yönetici tağutların ekmeğine yaş sürmekte ve yüklerini büyük oranda hafifletmektedir.

        Denilse ki; Zikir, zühd ve nefsin terbiye edilmesi için gerekli bir ihtiyaçtır!

        Bu şüpheye kısaca şu şekilde cevap verebiliriz; zikir, zühd, nefsin terbiyesi ve ruhi terbiye tamamıyla kuran ve sünnete tabii olunarak elde edilmesi gerekir. Bütün bunların hepsi ancak rasulullah’a(s.a.v) ve ashaba uyularak öğrenilebilir ve yaşanılabilir. Dinde bidat işleyerek ve dinde olmayan bir kısım ibadet şekilleri ortaya koyarak nefis tezkiyesi olmaz. Allahın kitabında indirmediği bir anlayış ile asla Allaha yaklaşılmaz. Sema… Dans… Zıplama… Müzik ve hu, hu larla… Allaha’a asla itaat ve ibadet edilmez.

        Allahü Teâlâ şöyle buyurur;  "De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(Al-i İmran 31)

        “Kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir.”(Ahzab 21)

        “Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.”(Nisa 115)

        “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr 7)

        “(Ey inananlar!) Peygamberin (sizi) çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. İçinizden biribirini siper ederek sıvışıp gidenleri Allah gerçekten bilir. Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar.”(Nur 63)

        İmam Ahmed(r.a)şöyle demektedir; kuranı kerimi baştan sona kadar inceledim tam otuz üç yerinde, Allah rasulune(s.a.v) itaati emreden ayet gördüm. Daha sonra İmam şu ayeti kerimeyi okudu; “…Artık Rasulun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar.”(Nur 63)
İmam bu ayeti tekrar tekrar okumaya başladı ve ayeti kerimede bahsedilen fitnenin ne olduğunu bilir misiniz? Dedi.
-Fitne; şirktir. Kişi rasulullah’ın(s.a.v)getirmiş olduğu din anlayışını kabul etmezse, o kişinin kalbinde şirk tohumları oluşmaya ve küfre bir meyil başlar. Nihayet kişinin kalbi helak olur ve böylelikle kişide helak olur.

        H.z Ayşe (r.anha)’den naklediğine göre: Rasululalh (sav) buyurdu ki: "Bizim bu işimizde dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o reddolunur" (Buhari ve Müslim.) Bu ayetlerin ve hadislerin benzerleri oldukça çoktur. Bunların hepsinin de ifade ettiği; rasule ittiba ve dine bir bidat sokmamaktır.

            Nice hak sözler vardır ki; bunlar istismar edilerek batıl olan nice hedefler gerçekleşmiştir ve nice hak olan şeyler vardır ki batıllıklara kapak olmuşlardır.  (Düzenlenerek alıntı)

Alim olan ALLAH’dır