DİNDE ÜÇ ESAS VE DELİLLERİ

DİNDE ÜÇ ESAS VE DELİLLERİ
Şeyhu'l-İslam Muhammed bin Abdi'l-Vehhab (rh.a)
 
بسم الله الرحمن الرحيم
  
 
 
Dört Mesele

Şeyhu'l-İslam Muhammed bin Abdi'l-Vehhab (rh.a) der ki:

Akıl baliğ olan her müslüman kadın ve erkeğin şu dört meseleyi bilmesi gerekir:

1-  İlim: Yani Allah'ı, Rasulunu ve de İslam Dini'ni delilleriyle bilmek,

2- Amel: Bu ilimle amel etmek,

3-  Buna davet etmek,

4-  Davet sırasında görülen eziyetlere sabretmek.

Bütün bunların delili Asr Suresi'dir. Bu surede Allah (celle celaluhu) şöyle buyurmaktadır:
{وَالْعَصْرِ إِنَّ الأِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ}

"Asra yemin olsun ki, insan hiç şüphesiz hüsrandadır. Ancak iman edip, salih amel işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır." (Asr 103/1-3)

İmam Şafii bu sure hakkında şöyle diyor: "Eğer Allah kullarına bu sureden başka bir şey indirmemiş olsaydı, bu onlara kafi gelirdi."

İmam Buhari (“Sahih”indeki “İlim Kitabında”)
{فَاعْلَمْ أَنَّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ}

"(Ey Muhammed!) Bil ki Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. Kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile." (Muhammed 47/19) ayetini zikrettikten sonra şöyle diyor:

"İlim amelden öncedir. Çünkü Allah'u Teala bu ayeti kerimede ilmi, söz ve amelden önce söyledi."
 
 

ÜÇ MESELE

Her müslüman kadın ve erkeğin öğrenmek ve de amel etmek zorunda olduğu üç önemli mesele vardır:

1 - Allah bizi yarattı, bizi rızıklandırdı. Ve O, bizleri başıboş bırakmamıştır. Bilakis bizlere bir rasül gönderdi. Kim ona itaat ederse Cennet'e, kim de karşı gelirse Cehennem'e gidecektir.

Allah (celle celaluhu) şöyle buyuruyor:
{إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولاً شَاهِداً عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَى فِرْعَوْنَ رَسُولاً فَعَصَى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذاً وَبِيلاً}

"Firavun'a bir rasul gönderdiğimiz gibi, doğrusu, size de hakkınızda şahitlik edecek bir rasul gönderdik. Ama Firavun o rasule karşı gelmiş, Biz de onu ağır ve çetin bir azaba uğratmıştık." (Müzzemmil 73/15-16)

2-Yüce Allah ibadetinde kendisine herhangi bir kimsenin ortak koşulmasına –ister mukarreb bir melek, ister mürsel bir peygamber olsun– asla razı olmaz. Buna delil de yüce Allah’ın şu buyruğudur:
{وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلا تَدْعُو مَعَ اللَّهِ أَحَداً}

"Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye dua (ibadet) etmeyin." (Cinn 72/18)

3 - Kim Allah’a ve Rasulüne itaat eder ve Allah’ı tevhid ederse, o kimsenin Allah ve Rasulüne karşı gelen kimseleri en yakın akrabası olsa dahi veli edinmesi caiz değildir. Buna delil de yüce Allah’ın şu buyruğudur:
{لا تَجِدُ قَوْماً يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُولَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْأِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُولَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ}

"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları olsa bile- Allah'a ve Rasulüne düşman olanlara dostluk ettiğini göremezsin. İşte Allah imanı onların kalblerine yazmış ve katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada temelli kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın gurubudur. İyi bilin ki, kurtuluşa erecek olanlar sadece Allah'ın gurubu olanlardır." (Mücadele 58/22)

Allah’ın kendisine itaatinin yollarını göstermesini dilediğimiz kişi! Şunu bil ki Haniflik İbrahim’in Milleti(Dini)dir. Bu da yüce Allah’a bir ve tek olarak dini yalnızca O’na halis kılarak ibadet etmektir.

Allah bütün insanlara bunu emretmiştir ve bunun için onları yaratmıştır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
{وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالأِنْسَ إِلاَّ لِيَعْبُدُونِ}

“Ben cinleri de, insanları da ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (ez-Zariyat 51/56)

Buradaki “...yalnız Bana ibadet etsinler...” buyruğu "Beni birlesinler" demektir.

Allah’ın verdiği emirlerin en büyüğü tevhid’dir. Tevhid de yalnızca Allah’a ibadet etmek demektir.

Nehyettiği şeylerin en büyüğü de şirk’tir. Şirk Allah ile birlikte Allah’tan başkasına dua ve ibadet etmek demektir. Delili de yüce Allah’ın şu buyruğudur:
{وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً}

“Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (en-Nisa 4/36)

Sana: İnsanın bilmekle yükümlü olduğu üç esas nedir? diye sorulursa de ki: Kulun Rabbini, dinini ve peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'i bilmesidir.

BİRİNCİ ESAS: KULUN RABBİNİ BİLMESİ

Bundan dolayı sana Rabbin kimdir? diye sorulursa, de ki: Rabbim Allah’tır, O nimetleriyle beni de, bütün alemleri de terbiye etmiştir. O benim ma’budumdur ve ben O’ndan başkasına ibadet etmem.

Buna delil de yüce Allah’ın:
{الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ}

“Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’adır.” (el-Fatiha 1/1) buyruğudur. Allah’ın dışındaki herbir varlık da alemdir, ben de o alemden bir kişiyim.

Allah'ın dışındaki her şey (yaratılmış) bir alemdir. Bende bu alemden (yaratılmışlardan) biriyim.

“Sana: Rabbini ne ile bildin? diye sorulursa, de ki: Ben Rabbimi ayetleriyle ve yaratıklarıyla bildim. Gece ve gündüz, güneş ve ay da O’nun ayetlerindendir. Yedi gök, yedi yer, onların içindekiler ve aralarındakiler de O’nun yarattıklarının bir kısmıdır. Buna delil de yüce Allah’ın şu buyruklarıdır:
{وَمِنْ آيَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ لا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَهُنَّ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ}

"Gece ile gündüz, Güneş ile Ay O'nun ayetlerindendir. Güneş ve Ay'a secde etmeyin. Onları yaratan Allah'a secde edin. Eğer yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız." (Fussilet 41/37)

Ve şöyle buyurmuştur:
{إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثاً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلا لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ تَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ}

"Muhakkak ki sizin Rabbiniz olan Allah, gökleri ve yeryüzünü altı günde yaratmış ve sonra da Arş'a istiva etmiştir. Gündüzün aydınlığını, onu süratle takip eden gece ile örten, Güneş'i, Ay'ı ve yıldızları emrine boyun eğdiren O'dur. Yaratmak da emretmek de Allah'a mahsustur. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah şanı yüce olandır." (el-Araf 7/54)

Rab; kendisine ibadet edilen (ve de ibadet edilmesi gereken)dir. Buna delil ise yüce Allah'ın şu sözüdür:
{يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشاً وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْ فَلا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَنْدَاداً وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ}

"Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin. Umulur ki (böylece Allah'ın azabından) kurtulmuş olursunuz. O Rab ki sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü de sağlam bir çatı yaptı. Gökyüzünden yağmuru indirip onunla sizin için çeşitli meyveleri rızık olarak çıkardı. Öyle ise siz bunları bildiğiniz halde Allah'a ortak koşmayın." (el-Bakara 2/21-22)

İbni Kesir (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir. İbadete müstahak olan yegane varlık bu kadar çeşitli mahlukatı yaratandır, yani Allah'tır.

Allah'ın yapılmasını emrettiği; İslam (teslim olmak), iman (kesin bir inançla inanmak) ve ihsan (Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmek) gibi ibadetlerdir. Öyle ise dua, havf (korku), reca (ümit etmek), tevekkül etmek, rağbet (isteyerek yönelmek), rahbet (çekinerek korkmak), huşu (itaat ederek sakınmak), haşyet (bilerek korkmak), inabe (yönelmek), istiane (yardım dilemek), istiaze (sığınmak), istigase (imdat dilemek), kurban kesmek, adak adamak, hep ibadet çeşitlerindendir. Bunlar gibi Allah'ın emrettiği bütün ibadetler yalnızca Allah için yapılır.

(Bunlara) delil yüce Allah’ın şu buyruğudur:
{وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلا تَدْعُو مَعَ اللَّهِ أَحَداً}

“Şüphesiz ki mescidler Allah’a mahsustur. Bu itibarla oralarda, Allah ile birlikte hiçbir kimseye dua (ve ibadet) etmeyin.” (Cinn 72/18)

Her kim bu ibadetlerden herhangi birisini Allah’tan başkasına yöneltecek olursa, o kimse müşrik ve kafir birisidir. Buna da delil yüce Allah’ın şu buyruğudur:
{وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهاً آخَرَ لا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهِ إِنَّهُ لا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ}

“Kim buna dair hiçbir delili bulunmaksızın, Allah ile birlikte başka bir ilaha dua (ve ibadet) ederse, onun hesabı ancak Rabbinin katındadır. Kafirler –hiç şüphesiz– kurtuluşa eremezler.” (Mü'minun 23/117)

Hadisi şerifte de: "الدعاء مخ العبادة" “Dua ibadetin beynidir”1 diye buyurulmaktadır. Buna delil de yüce Allah’ın şu buyruğudur:
{وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ}

“Rabbiniz buyurdu ki: ‘Bana dua edin, Ben de duanızı kabul edeyim. Şüphesiz Bana ibadeti büyüklüklerine yedirmeyenler yakında hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir.” (el-Mu’min 40/60)

Havf (Korku): Bunun ibadet olduğuna delil Yüce Allah'ın şu ayetidir:
فَلا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ}

“Eğer iman eden kimseler iseniz, onlardan (kafirlerden) değil Ben'den korkun!" (Al-i İmran 3/175)

Reca (Ümit Etmek): Bunun ibadet olduğuna delil Yüce Allah'ın şu ayetidir:
{فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً}

"Kim Rabbi ile karşılaşmayı ümit ederse salih amel işlesin ve Rabbine yapmış olduğu ibadetlerde ona kimseyi ortak koşmasın!" (el-Kehf 18/110)

Tevekkül Etmek (Güvenip dayanmak): Bu ibadetin delili ise Yüce Allah'ın şu sözleridir:
{وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ}

"Kim Allah'a tevekkül ederse Allah ona yeter." (et-Talak 64/3)
{وَعَلَى اللَّهِ فَتَوَكَّلُوا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ}

“Eğer iman etmiş iseniz ancak Allah’a tevekkül edin!” (el-Maide 5/23)

Rağbet (İsteyerek Yönelmek), Rahbet (Çekinerek Korkmak), Huşu (İtaat Ederek Sakınmak): Bu ibadetlere delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباً وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ}

"Şüphesiz ki onlar hayırlı işleri yapmada acele ederler, ve Biz'e korku ve istekle dua ederler. Onlar Biz'e karşı (emirlerimize) itaat ederek sakınırlar." (el-Enbiya 21/90)

Haşyet (Korkmak): Bu (ibadete) delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
 
{فَلا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي}

"Onlardan değil, asıl Ben'den korkun!" (el-Maide 5/44)

İnabe (Yönelmek): Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ}

"Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun!" (ez-Zümer 39)

İstiane (Yardım Dilemek): Bu (ibadete) delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ}

"Yalnız Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz." (el-Fatiha 1/5)

Peygamber efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
"إذا استعنت فاستعن بالله"

"Yardım dilediğin zaman Allah'tan yardım dile!"
Tirmizi
 
İstiaze (Sığınmak): Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözleridir:
{قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ}

"De ki: Sabahın rabbine sığınırım!" (el-Felak 113/1)
{قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ}

"De ki: İnsanların Rabbine sığınırım." (en-Nas 114/1-2)

İstigase (İmdat Dilemek): Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
 
{إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ}

"Rabbinizi imdada çağırdınız da (O da hemen akabinde) sizin bu çağrınıza cevap vermişti (karşılık vermişti)." (el-Enfal 8/9)

Zebh (Kurban Kesmek): Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{قُلْ إِنَّ صَلاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لا شَرِيكَ لَهُ}

"Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, gerçek dine, doğruya yönelen ve puta tapanlardan olmayan İbrahim'in dinine iletmiştir" de. De ki: "Namazım, kestiğim kurbanım, hayatım ve ölümüm, alemlerin Rabbi Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim." (el-En'am 6/162-163)

(Peygamber efendimizin) Sünnet'inde şöyle gelmiştir:
"لعن الله من ذبح لغير الله"

"Allah kendinden başkası için kurban kesene lanet etmiştir."
Müslim
 
Nezr (Adak Adamak): Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْماً كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيراً}

"Onlar adaklarını yerine getirirler ve şerri, kötülüğü yaygınlaşmış olan (o) günden korkarlar." (İnsan 76/7)

İKİNCİ ESAS: İSLAM DİNİ'Nİ DELİLLERİYLE BİLMEK

İslam: Kulun Allah'ı  birleyerek O'na teslim olması, boyun eğerek itaat etmesi, şirkten ve O'nun ehlinden kendini uzak tutması, beri kılması demektir.

İslam üç mertebedir. Bu mertebeler şunlardır: İslam, İman, İhsan. Her mertebenin de kendine göre rükünleri vardır.

BİRİNCİ MERTEBE: İSLAM

İslam'ın Rükünleri:

1- Kelime-i Şehadet getirmektir. Yani Allah'tan başka hakkı ile gerektiği gibi ibadet edilecek hiçbir mabud, ilah olmadığına ve Muhammed (sallalahu aleyhi ve sellem)’in O'nun elçisi olduğuna şehadet etmektir.

2- Namaz kılmak,

3- Zekat vermek,

4- Oruç tutmak (ve)

5- Hacca gitmek (Allah'ın evini haccetmek).

Kelime-i Şehadetin delili Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلائِكَةُ وَأُولُو الْعِلْمِ قَائِماً بِالْقِسْطِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ}

"Allah O'ndan başka hakkı ile ibadet edilecek hiç bir ilah olmadığına şahitlik etmiştir. Melekler ve ilim ehli olanlar da dosdoğru ve adaletli olarak buna şahitlik etmişlerdir. O Aziz ve Hakim olan Allah'dan başka ibadet edilecek bir ilah yoktur." (Al-i İmran 3/18)

(Şehadetin) manası ise: Allah'tan başka ibadet edilecek başka bir hak ilah yoktur demektir. لا إِلَهَ "ilah yoktur" sözü; Allah'ın dışındaki bütün ibadet edilen her şeyi iptal eder (hükmünü kaldırır). "إلا الله" "Allah'tan başka" sözü; bütün ibadet çeşitlerinin yalnızca, tek olarak Allah'a ait olması demektir. O'nun mülkünde bir ortağı olmadığı gibi ibadette de bir ortağı yoktur. Bu şehadetin açıklaması ve tefsiri Yüce Allah'ın şu sözleridir.
{وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَ إِلاَّ الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ}

"Hani İbrahim babasına ve kavmine beni yaratan Allah hariç sizin ibadet ettiklerinizden beriyim. Muhakkak ki O, beni doğruya iletecektir. (Allah) İbrahim'in bu sözünü kendisinden sonra gelecek olanlar belki hakka, doğruya yönelirler, dönerler diye kalıcı bir söz kılmıştır." (ez-Zuhruf 43/26-28)

Ve şöyle buyurmuştur:
{قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئاً وَلا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ}

"De ki: Ey Kitap Ehli (Yahudiler ve Hıristiyanlar)! sizinle bizim aramızda ortak olan kelimeye geliniz. (O kelime ki) Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceğimiz, O'na herhangi bir şeyi ortak koşmayacağımız, Allah'ın dışında birbirimizi Rabler edinmeyeceğimiz (Kelime-i Tevhid'dir). Eğer yüz çevirir, gerisin geriye dönerlerse (onlara) şahit olun! Biz Müslüman olanlarız deyin." (Al-i İmran 3/64)

Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Allah'ın Resulü, elçisi olduğuna şehadet etmenin delili ise, Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ}

"Muhakkak ki size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki; sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli, merhametlidir." (et-Tevbe 9/128)

محمدا رسول الله "Muhammed Allah'ın Resulüdür" şehadetinin manası ise şudur: Emrettiği şeyleri yerine getirmek, haber verdiği şeyleri doğrulamak, yasakladığı ve nehyettiği şeylerden kaçınmak, Allah'a onun getirdiğinden başka bir şeyle ibadet etmemek demektir.

Namazın, zekatın ve tevhidin tefsirine delil ise, Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{وَمَا أُمِرُوا إِلاَّ لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ}

"Onlar yalnızca Allah'a ibadet etmek ve dini (ibadeti) sadece ona halis kılmak, batıldan hakka meyleden hanifler olarak, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermekten başka bir şeyle emrolunmamışlardır. Zira dosdoğru inanç ve din işte bu dindir." (el-Beyyine 98/5)

Orucun delili şu ayettir:
{يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ}

“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (el-Bakara 2/183)

Haccın delili şu ayettir:
{وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ}

“Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir.” (Al-i İmran 3/97)

İKİNCİ MERTEBE: İMAN

İman yetmiş küsur şubedir. En yücesi, üstünü La İlahe İllallah (Allah'tan başka hakkı ile ibadet edilecek hiç bir ilah yoktur) demek, en aşağısı ise yolda bulunan rahatsız edici şeyleri yok etmek, imha etmektir. Haya etmek imanın şubelerinden biridir. İmanın altı şartı vardır.

İMANIN ŞARTLARI:

İmanın esasları altıdır: “Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Resullerine, Ahiret gününe, Kadere yani hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine iman etmektir.”

Bu altı şarta delil ise yüce Allah'ın şu sözüdür:
{لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ}

"İyilik yüzlerinizi doğuya ve batıya doğru çevirmek değildir. Ve lakin gerçek iyilik Allah'a, Ahiret gününe, meleklerine, kitaba ve peygamberlere iman edenin iyiliğidir." (el-Bakara 2/177)

Kaderin delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ}"

Muhakkak ki Biz her şeyi belli bir kadere göre yarattık." (el-Kamer 54/49)

ÜÇÜNCÜ MERTEBE: İHSAN

İhsanın tek bir rüknü vardır. O da Allah'a sanki onu görüyormuş gibi ibadet etmektir, sen onu görmesen de O seni görmektedir. İhsanın delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{إِنَّ اللَّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ}

"Muhakkak ki Allah, takva sahipleri ve ihsan sahipleri (kulluklarını hakkı ile yerine getirenler) ile beraberdir." (en-Nahl 16/128)

Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

"İzzet ve rahmet sahibi olana (Allah'a) tevekkül et. O ki seni namaza kalktığın zaman ve secde edenler arasında dolaşmanı görür. Şüphesiz ki O her şeyi işiten ve bilendir." (eş-Şu'ara 26/217-220)

Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
{وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِنْ قُرْآنٍ وَلا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلاَّ كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُوداً إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ }

"Ne işte olursan ol, ona dair Kuran'dan ne okursan oku, (Ey insanlar!) ne amel işlerseniz işleyin siz ona daldığınız sırada mutlaka, muhakkak ki Biz sizin üzerinize şahit oluruz." (Yunus 10/61)

Bu konuya Peygamber efendimizin sünnetinden delil ise meşhur Cibril hadisidir:
بَيْنَمَا نَحْنُ جُلُوسٌ عِنْدَ النَّبِيِّ ـ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ـ إِذْ طَلَعَ عَلَيْنَا رَجُلٌ، شَدِيدُ بَيَاضِ الثِّيَابِ، شَدِيدُ سَوَادِ الشَّعْرِ، لا يُرَى عَلَيْهِ أَثَرُ السَّفَرِ، وَلا يَعْرِفُهُ مِنَّا أَحَدٌ، فَجَلَسَ إِلَى النَّبِيِّ ـ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ـ فَأَسْنَدَ رُكْبَتَيْهِ إِلَى رُكْبَتَيْهِ، وَوَضَعَ كَفَّيْهِ عَلَى فَخِذَيْهِ، وَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي عَنِ الإِسْلامِ فَقَالَ: ( أَنْ تَشْهَدَ أَنْ لا اله إِلا اللهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ، وَتُقِيمَ الصَّلاةَ، وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ، وَتَصُومَ رَمَضَانَ، وَتَحُجَّ الْبَيْتَ إِنْ اسْتَطَعْتَ إِلَيْهِ سَبِيلا ). قَالَ: صَدَقْتَ. فَعَجِبْنَا لَهُ يَسْأَلُهُ وَيُصَدِّقُهُ. قَالَ: أَخْبِرْنِي عَنِ الإِيمَانِ. قَالَ:(أَنْ تُؤْمِنَ بِاللهِ، وَمَلائِكَتِهِ، وَكُتُبِهِ، وَرُسُلِهِ، وَالْيَوْمِ الآخِرِ، وَتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ ). قَالَ: صَدَقْتَ. قَالَ: أَخْبِرْنِي عَنِ الإِحْسَانِ. قَالَ: ( أَنْ تَعْبُدَ اللهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ، فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ ). قَالَ: أَخْبِرْنِي عَنِ السَّاعَةِ. قَالَ: (مَا الْمَسْؤُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ ). قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنْ أَمَارَاتِهَا. قَالَ: ( أَنْ تَلِدَ الأَمَةُ رَبَّتَهَا، وَأَنْ تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَالَةَ رِعَاءَ الشَّاءِ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبُنْيَانِ ). قَالَ: فَمَضَى، فَلَبِثْنَا مَلِيَّا، فَقَالَ: ( يَا عُمَرُ أَتَدْرُونَ مَنِ السَّائِلِ؟ ). قُلْنَا: اللهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ، قَالَ: ( هَذَا جِبْرِيلُ أَتَاكُمْ يُعَلِّمُكُمْ أَمْرَ دِينِكُم).

"Ömer bin Hattab (radıyallahu anh)'dan rivayet olunan bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: "Biz peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanında oturuyor iken üzerimize bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk eseri gözükmeyen içimizden onu kimsenin tanımadığı bir adam çıka geldi ve peygamberin dizlerine dizlerini dayayarak iki elini bacaklarının üstüne koyarak oturdu ve Peygamber efendimize

-Ey Muhammed! Bana İslam'dan haber ver dedi?

-O da Allah'tan başka hakkı ile ibadet edilecek ilah yoktur ve Muhammed onun elçisidir demen, namazı kılman, zekatı vermen, orucu tutman, gitmeye gücün yeterse hacca gitmen, demişti.

- O da: Doğru söyledin dedi. Biz onun hem soru sorup hemde doğrulamasını acayip bir şey olarak karşıladık.

Sonra O: Bana imandan haber ver dedi.

- Peygamber efendimizde O'na: "İman Allah'a, Meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, iyi ve kötü yanlarıyla kadere inanmandır." dedi.

- Daha sonra bana ihsandan haber ver dedi.

- Peygamber efendimizde İhsan; senin Allah'ı görmediğin halde Allah'ı görür gibi ibadet etmendir. Şüphesiz ki Allah seni görmektedir.

- (Sonra) bana Kıyamet Saati'nden haber ver dedi. (Peygamber efendimiz de ona): Soru sorulanın soruyu sorandan daha fazla bu konuda bir bilgisi yoktur dedi.

- (Cibril) Bana onun emarelerinden, alametlerinden haber ver dedi.

- (O da) Köle kadının kendi sahibini doğurması, ayakları ve kendileri çıplak fakir koyun çobanlarının yüksek binalar dikmekte birbirleriyle yarışmaları (emaretleridir) dedi.

-Sonra çekip gitti. Uzun bir müddet bekledikten sonra peygamber efendimiz Ey Ömer! Soru soranın kim olduğunu biliyormusunuz diye sordu. Bizde Allah ve Resulü daha iyi bilir dedik. Bu kişi Cibril'dir, size dininizi öğretmek için geldi dedi."
Müslim, İman

ÜÇÜNCÜ ESAS: PEYGAMBER EFENDİMİZ MUHAMMED (SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM)'İN BİLİNMESİ

O; Haşim oğlu Abdu'l-Muttalib oğlu Abdullah oğlu Muhammed'dir. Haşim Kureyş'den, Kureyş Arap'tan, Arap ise Allah'ın dostu İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundandır (O ikisine ve Peygamber efendimize en güzel dua ve selam olsun). Onun (Peygamber efendimizin) atmış üç yıllık bir ömrü vardır. Bunun kırk yılı peygamberlikten önce, yirmi üç yılı ise peygamber ve resul olarak geçmiştir. İkra Suresi ile Nebi, Müddessir Suresi ile Resul olmuştur. Mekke şehri onun memleketidir. Allah onu şirkten sakındırması ve tevhide davet etmesi için göndermiştir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözleridir:
{يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ قُمْ فَأَنْذِرْوَرَبَّكَ فَكَبِّرْ وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ وَلا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُ وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ}

"Ey örtüye bürünen (Peygamber), Kalk ve sakındır ve Rabbini yücelt ve elbiseni temizle ve günahlardan uzak dur ve yaptığın iyiliği çok görüp başa kalkma ve Rabbin için sabret!" (el-Müddessir 74/1-7)

Ayetteki "Kalk ve sakındır!"ın manası; şirkten sakındır, tevhide davet et demektir. "Rabbini yücelt!"in manası; tevhitle onu birlemekle yücelt demektir. "Elbiseni temizle!"nin manası amellerini şirkten temizle demektir. "Günahlardan uzak dur!"un manası putlardan, tapılan her şeyden ve ehlinden uzak dur, onları terk et demektir.

Peygamber efendimiz şirkten on sene insanlığı sakındırdı, tevhide davet etti. On yılın sonunda miraca çıktı. Beş vakit namaz farz olundu. Bu şekilde Mekke'de üç sene namaz kıldı. Daha sonra Medine'ye hicret etmekle emrolundu.

Hicret: (Kişinin) şirk beldesinden (küfür beldesinden) İslam diyarına intikal etmesi demektir. Hicret Kıyamet kopuncaya kadar İslam ümmeti üzerine farzdır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الْأَرْضِ قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا فَأُولَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصِيرا ًإِلاَّ الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ لا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً وَلا يَهْتَدُونَ سَبِيلاًفَأُولَئِكَ عَسَى اللَّهُ أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوّاً غَفُوراً}

"Melekler ruhlarını (canlarını) alacakları nefislere, siz (dünya hayatında) ne yapıyordunuz diye sorarlar. Onlarda bizler (kafirler yüzünden dinin emirlerini tatbikten) aciz kimseler idik derler. (Melekler onlara) Allah'ın arzı (yeryüzü) geniş değilmi idi, yeryüzünde hicret etseydiniz derler. O kimselerin barınacakları, kalacakları yer cehennemdir. Orası kötülüğü çok olan bir varış yeridir. Erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan (hicret etmeye gücü yetmeyen) aciz kalan, bir çare ve yol bulamayanlar bundan müstesnadır. Allah böylelerini umulur ki affeder. Allah çokça af ve mağfiret sahibidir." (en-Nisa 4/97-99)

Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
{يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ}

"Ey iman edenler! Şüphesiz ki Ben'im arzım (yeryüzü) geniştir. (Bu itibarla) yalnızca Bana ibadet edin!" (el-Ankebut 29/56)

İmam Beğavi -Allah ona rahmet etsin- bu ayetin iniş sebebinin Mekke'den hicret edemeyen Müslümanların Mekke'de kalışlarıdır. Allah onlara iman ismi ile seslenmiştir (demiştir.).

Hicrete sünnetten delil ise Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şu sözüdür:
"لَا تَنْقَطِعُ الْهِجْرَةُ حَتَّى تَنْقَطِعَ التَّوْبَةُ، وَلَا تَنْقَطِعُ التَّوْبَةُ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ مِنْ مَغْرِبِهَا"

"Tevbe kesilmedikçe hicrette sona ermez, güneş batıdan doğmadıkça da tevbe kapısı kapanmaz."
Ebu Davud,Cihad
 
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine'ye yerleşip karar kılınca, dinin diğer hükümleri ile de emrolundu. Zekat, oruç, hac, ezan, cihad, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gibi islamın diğer hükümlerini insanlığa bildirdi. Bu şekilde on yıl devam etti. Hicretin onuncu yılında vefat etti -Allah'ın salatı ve selamı onun üzerine olsun-. Onun getirmiş olduğu bu din Kıyamet'e kadar baki kalacaktır.

İşte onun dini budur. Hiç bir hayırlı (iyi iş) yoktur ki o (peygamber efendimiz) ümmetini buna yönlendirmesin, hiç bir kötülükte yoktur ki ümmetini ondan sakındırmasın.

Onun delalet ettiği hayır: tevhid ve Allah'ın sevdiği ve razı olduğu her şeydir. Sakındırdığı şer ise şirk ve de Allah’ın razı olmadığı, sevmediği bütün her şeydir. Allah onu bütün insanlığa peygamber olarak göndermiş, insanların ve cinlerin hepsine ona itaat etmeyi farz kılmıştır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعاً}

"De ki: Ey İnsanlar! Şüphesiz ki ben Allah'ın elçisi (peygamberi) olarak sizin hepinize gönderildim." (el-Araf 7/158)

Onunla Yüce Allah dinini kemale, tamama erdirmiştir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الأِسْلامَ دِيناً}

"Bu gün ben size dininizi kemale erdirdim ve üzerinize nimetimi tamamladım ve İslam dininden sizin için razı oldum." (el-Ma'ide 5/3)

Peygamber efendimizin öldüğüne delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُمْ مَيِّتُون َثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ}

"Şüphesiz ki sende öleceksin ve onlarda ölecekler, sonra siz (ey insanlar) Rabbinizin huzurunda mahkeme olunacaksınız." (ez-Zümer 39/30-31)

İnsanlar öldükten sonra tekrar diriltileceklerdir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür.
{مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى}

"Sizi (topraktan) yarattık ve tekrar ona döndüreceğiz ve bir kere daha sizi ondan çıkaracağız." (Ta-Ha 20/55) ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
{وَاللَّهُ أَنبَتَكُم مِّنَ الأَرْضِ نَبَاتاً * ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجاً}

"Allah sizi yeryüzünden (tıpkı bir bitki gibi) çıkardı. Sonra ona sizi döndürecek, sonra sizi tekrar çıkaracaktır." (Nuh 71/17-18)

İnsanlık tekrar diriltildikten sonra hesaba çekilecekler ve amellerinin karşılığı verilecektir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْض  لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى}

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. (bunların yaratılması ise Allah'ın) kötülük edenleri yaptıkları ile cezalandırması, iyilik edenleri, güzel iş işleyenleri de mükafatlandırması içindir." (en-Necm 53/31)

Kim yeniden diriltilmeyi yalanlarsa kafir olur. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{زَعَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنْ لَنْ يُبْعَثُوا قُلْ بَلَى وَرَبِّي لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْ وَذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ}

"Kafirler, inkar edenler yeniden diriltilmeyeceklerini zannederler. De ki: Evet Rabbime yemin olsun ki siz tekrardan muhakkak ki diriltileceksiniz. Sonrada yaptıklarınızdan haber edileceksiniz. (Elbette ki) Allah için onu yapmak çok kolaydır." (et-Teğabun 64/7)

Yüce Allah bütün peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndermiştir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür.
{رُسُلاً مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ}

"(Biz) İnsanlığa peygamberler gönderildikten sonra Allah'a karşı kullanabilecekleri bir delilleri kalmasın diye müjdeleyici ve sakındırıcı peygamberler gönderdik." (en-Nisa 4/165)

Rasullerin6 ilki Nuh aleyhisselam, sonuncusu ise Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizdir. Nuh (as)’ın rasullerin ilki olduğuna dair delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِنْ بَعْدِهِ}

"Biz Nuh'a ve daha sonraki peygamberlere vahy ettiğimiz gibi şüphesiz ki sana da vahiy ettik." (en-Nisa 4/13)

Muhakkak ki Allah Nuh (aleyhisselam)'dan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e kadar bütün ümmetlere bir peygamber göndermiştir. Bütün peygamberler ümmetlerini yalnız Allah'a ibadet etmeye çağırmış ve tağuta ibadet etmeyi yasaklamışlardır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولاً أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ}

"Muhakkak ki biz her ümmete Allah'a ibadet edip, tağutlardan kaçınmaları için bir peygamber gönderdik." (en-Nahl 16/36)

Yüce Allah bütün kullara tağutları inkar edip, Allah'a iman etmelerini farz kılmıştır.

Tağut kelimesinin manası hakkında İbni Kayyım şöyle söylemiştir: Tağutun manası: Kulun haddini aşarak Allah'tan başka ibadet ettiği her mabud, onun dışında emrine tabi olduğu kendisine tabi olunan ve kendisine itaat edilen her şey tağut demektir.

Tağutlar çok çeşitlidir. Başlıcaları beş tanedir.

1- Şeytan (Allah ona lanet etsin),

2- Kendisine ibadet edilmesinden razı olan, ibadet edilen,

3- Kendisine ibadete çağıran,

4- Gaybdan bir şey bildiğini iddia eden (ve)

5- Allah'ın indirdiğinin dışında hüküm edenler tağuttur.

Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:
{لا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى}

"Dinde zorlama yoktur. Hak yol batıl yoldan ayrılmıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a inanırsa kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah çokça her şeyi işiten ve bilendir." (el-Bakara 2/256)

La İlahe İllallah'ın manası da budur: (Allah'tan başka hakkı ile ibadet edilecek bir ilah yoktur). Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
رَأْسُ الْأَمْرِ الْإِسْلَامُ، وَعَمُودُهُ الصَّلَاةُ، وَذِرْوَةُ سَنَامِهِ الْجِهَادُ

"Her işin başı İslam'dır, direği namazdır ve direğin zirvesi ise Allah yolunda cihattır."
Tirmizi, İman
 
Allah her şeyi en iyi bilendir. Ve sallallahu ala Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellem.