Din
İki Kısımdır Ve Tamamıyla Yalnız Allah'a Aittir
Din iki kısımdır.
1 - Birisi emir-nehiy içeren "şer'î din",
2 - Diğeri hesap ve ceza - mükâfat dinidir.
Her ikisi de yalnız
Allah'a aittir. Öyleyse:
1 - Hüküm verme
olsun,
2 - Amellerin
karşılığını verme olsun,
"Din"
tamamıyla yalnız Allah'a aittir.
Sevgi de her ikisinin
aslını teşkil eder. Çünkü Yüce Allah bir şeyi meşru kılmış, emretmişse onu
sevmiş, ondan hoşnut / razı olmuş, bir şeyden nehyetmişse, sevdiği ve razı
olduğu ile ters düştüğünden onu sevmemiş, ondan nefret etmiştir.
İşte O'nun emir ve nehiyle ilgili dini tümüyle sevgi
ve rızasına dayanmaktadır. Kulun Allah'a şeriatla kulluk etmesi ancak onu
severek ve ondan hoşnut / razı
olarak ibadetini yapması
demektir.
Nitekim Rasulullah:
"Rabb olarak Allah’a, din olarak İslâm'a, peygamber olarak
Muhammed'e razı olan kimse imanın tadını duyar." (Sahih-i Müslim Muhtasarı S.78, 18. Hadis; Tirmizi, İman 10 (2623), İbn Hibban, Sahih (1694))
buyurmuştur.
İşte bu din;
- Sevgiyle kurulmuş,
- Sevgi için konulmuş
- Sevgi üzerine tesis edilmiştir.
Mükâfat - ceza dinide
böyledir.
Çünkü o iyilik yapana iyilikle, kötülük yapana
kötülükle karşılık vermeyi içerir ki bunların her ikisi Rabb'in sevdiği
şeylerdir.
Çünkü bunlar O'nun adaleti
ve fazl u keremidir. Bu iki şey de Yüce Allah'ın kemâl sıfatlarındandır. Yüce
Allah da sıfatlarını ve isimlerini sever, onları sevenleri de sever.
Her iki din Yüce
Allah'ın üzerinde bulunduğu "doğru yol" dur.
Çünkü Yüce Allah emir ve nehyinde, mükâfat ve
cezasında "doğru yol" üzeredir. Nitekim Yüce Allah Hud'un (a.s.)
kavmine şöyle dediğini haber buyurur:
"Ben Allah'ı şahit
tutuyorum siz de şahit olun ki, ben sizin (Allah'a) ortak koştuklarınızdan
uzağım. Haydi, hepiniz bana tuzak kurun, sonra bana hiç göz açtırmayın. Ben,
sizin de Rabb'iniz olan Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun
(alnından yakalayıp) perçeminden tutmuş olmasın (idaresi ve yönetimi O'nun
elinde olmasın, onu dilediği gibi idare edip yönetmesin) Gerçekten Rabbim,
doğru yol üzeredir." (Hûd, 54-56)
Allah'ın
Nebisi Hud; Rabb'inin yaratmasında, emir ve nehyinde ödüllendirme ve
cezalandırmasında, kaza ve kaderinde vermesinde ve mahrum etmesinde, afiyetinde
ve belâsında, muvaffak ve başarısız kılmasında doğru yol üzere bulunduğunu...
Tüm bunlarda isimlerinin ve sıfatlarının gerektirdiği
adalet, hikmet, rahmet, ihsan, fazl-ü kerem, ödülü ve cezayı lâyık oldukları
yere koyma, muvaffak kılma, rezil etme, verme, men etme, doğru yola iletme ve
saptırmayı hak edene yapma gibi mükemmelliğinin gereklerinden ayrılmadığını...
O yüzden en mükemmel övgü
ve senayı hak ettiğini bilince, bu bilgiye dayanarak topluca bir arada bulunan
kavmine;
Kendinden emin bir gönül,
Allah'tan korkan ve ona (c.c.) bağlanmış bir kalple şöyle seslendi:
"Ben Allah'ı şahit tutuyorum siz de şahit olun
ki, ben sizin (Allah'a) ortak koştuklarınızdan uzağım. O Allah'tan başka
(taptığınız ilâhlardan!) Haydi, hepiniz bana tuzak kurun, sonra bana hiç göz
açtırmayın. Ben, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım.
Hiçbir canlı yoktur ki O, onun (alnından yakalayıp) perçeminden tutmuş olmasın
(idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın, onu dilediği gibi idare edip
yönetmesin) Gerçekten Rabb'im doğru yol üzeredir." (Hûd, 54-56)
Sonra Allah'ın
gücünün kapsamlılığını,
O'nun dışındaki her
şey üzerindeki hâkimiyetini,
Her şeyin O'nun
büyüklüğünü boyun eğmesini şöyle dile getirmiştir.
"Hiçbir canlı
yoktur ki O, onun (alnından yakalayıp) perçeminden tutmuş olmasın."
(Not: Alnından tutmak, perçeminden yakalamak, zapt u rapt altına
almak anlamına deyimdir. "Perçem" alnın üst kısmına denir. Bu
tasvirle ezici irade, tartışmasız üstünlük ve karşı konulmaz egemenlik ifade
ediliyor.)
Öyleyse alnı / perçemi
başkasının elinde olan, başkasının saltanatı ve hâkimiyeti altında bulunan
kimseden ne diye korkayım?
Bu en büyük cehalet,
en çirkin zulüm olmaz mı?
Sonra Yüce Allah'ın hükmettiği ve takdir ettiği her şeyde doğru yol
üzere bulunduğunu, dolayısıyla zulmünden ve haksızlık etmesinden
korkutmayacağını haber vermiştir.
Öyleyse Allah'tan başka
kimseden korkmam; çünkü her şeyin alnı / perçemi O'nun elindedir. Rabbimin
zulmetmesinden ve haksızlık etmesinden endişeye düşmem; çünkü O doğru yol
üzeredir.
- Yüce Allah'ın kullarına verdiği hükmü ezelîdir,
kesindir.
- Onlara kaza ve kaderi tamamen âdilcedir.
- Tüm kâinat sadece O'nundur.
- Hamd ve övgü yalnız O'na mahsustur.
- Kullarına yaptığı tasarrufta hiçbir zaman adaletten
ve fazl-u keremden ayrılmaz.
- Verir, aziz kılar doğru yola iletir ve muvaffak
kılarsa bu fazlı ve rahmetiyledir.
- Mahrum bırakır, zelil eder, saptırır ve rezil-rüsvay
ederse, bu da adaleti ve hikmetiyledir.
O her ikisinde de doğru yol üzeredir.
Sahih bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Allah'ım!
Ben senin kulunum, erkek kulun ve kadın kulunun oğluyum. Perçemim /alnım senin
elindedir. Hakkımda verdiğin yargının (hükmün) gerçekleşmesi kesindir.
Hakkımdaki kaza ve kaderin (kararın ve takdirin) âdildir.
Allah’ım!
Senden, kendini onunla isimlendirdiğin veya yaratıklarından birine öğrettiğin
veya Kitabında indirdiğin / belirttiğin, ya da katındaki gayb ilminde olmasını
tercih ettiğin her türlü ismini vesile ederek istiyorum.
Kur'an-ı
Kerim'i kalbimin baharı, göğsümün / gönlümün nuru, hüznümün cilâsı, derdimin ve
kederimin gidericisi kıl" der ise, yüce Allah mutlaka onun keder ve hüznünü giderip
yerine sevinç ve sürür verir."
Sahabeler:
"Ey Allah Rasûlü! Bu duayı
öğrenmeyelim mi?" dediler. Rasûlullah:
"Bilakis,
işitenin bunları öğrenmesi gerekir." buyurdu.
Hadisteki:
Hüküm Rabb'in hem kevnî (kâinattaki hükümranlığı) hem
de emri (yargı) hükmünü; Kaza ve kaderde kulun hem kendi seçimiyle olanı hem de
seçimi olmaksızın
gerçekleşeni kapsar.
Her iki hüküm kesindir, önlenemez. Her iki kaza-kader
de zulüm içermez. İşte bu hadisenin ve ayetin bir şerhidir, aralarında büyük
bir ilişki vardır.
(ibni Kayyım – ed-dâ
ve’d-devâ)