Tagutları ve Onların Dinine Girenleri Tekfir Etmek

Tagutları ve Onların Dinine Girenleri
Tekfir Etmek


Bu, bütün tagutların, nüsuk, hüküm ve velayet ibadetlerinden herhangi birisini bu tagutlara yapanların kafir olduğuna inanmak ve bu gibilere kafir muamelesi yapmaktır.

Rasulullah (s.a.s), davetinin başında zayıf durumda olmasına rağmen Allah (c.c) ona, müşrik kavmine hiç çekinmeden durumlarını apaçık bir şekilde açıklamasını emretti. Böylece müslümanların müşriklere karşı takınmaları gereken tavrın nasıl olması gerektiğini Rabbani bir metodla ortaya koydu. İşte bu, silahla cihad henüz farz kılınmadan ve hicretten önce davetin başlangıcında olmuştu.

Allah (c.c), Rasulullah (s.a.s)’a kavmiyle ilgili gerçekleri, onların İslam’daki durumlarını açık bir şekilde haykırmasını emretti.

Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor:
“De ki: Ey kafirler! Ben, sizin taptığınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmazsınız. Ben, sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Sizler de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz sizin, benim dinim benimdir.” (Kafirun: 1-6)                          

Şayet bu meseleyi geciktirmek caiz olsaydı Rasulullah (s.a.s), kavmini kızdırmamak, onlardan gelecek eziyet ve işkenceyi önlemek amacıyla bu meseleyi geciktirirdi. Çünkü davetin ilk yıllarında zayıf bir durumdaydı ve zayıf olan bu durumunu göz önüne alarak bu meseleyi açıklamayı geciktirirdi.

Fakat bu mesele, İslam akidesini direkt ilgilendiren, dinin aslıyla ilgili olan, dinin en önemli ve en öncelikli meselesidir.

Durum böyle olduğu halde, kendilerini İslam davetçisi zanneden bazı kimseler, İslam’ın metodunu bir kenara atarak beşeri metodlar kullanırlar ve insanların gerçek durumlarını ortaya koymanın, onları İslam’dan daha da uzaklaştıracağını söylerler.

Şeyh Abdurrahman b. Hasen dalalet ehlinden birisine cevaben şöyle dedi:
“Herkes, kendisinin müslüman olduğunu iddia ediyor. Fakat her iddianın doğru olması için ispat gerekir. Şayet ispat olmazsa, bu iddia geçersiz olur. Şeyhimiz, İslam’ın aslını şöyle tarif etmektedir: “Dinin aslı ve temeli iki şeydir:

Birincisi: Ortağı olmayan, tek olan Allah (c.c)’a ibadeti emretmek, insanları bunu yapmaya teşvik etmek, dostluk ve düşmanlığı bu temele dayanarak yapmak ve bu temeli terkedenleri tekfir etmektir.

İkincisi: Allah (c.c)’a ortak koşanları uyarmak, onlara karşı sert muameleler yapmak, onlara düşman olmak ve onları tekfir etmektir.

 Bu iki temele muhalefet edenler çok çeşitlidir:

1 – Bunların en şiddetli olanı ve en çok muhalefet edeni, her iki şarta birden muhalefet edendir.

2 – Onlardan bazıları Allah (c.c)’a ibadet eder, fakat şirki reddetmez.

3 – Onlardan bazıları Allah (c.c)’a ibadet eder, şirki reddeder, fakat şirk işleyenlere düşmanlık göstermez.

4 – Onlardan bazıları Allah (c.c)’a ibadet eder, şirki reddeder, şirk işleyenlere düşmanlık gösterir, fakat onları tekfir etmez.

5 – Onlardan bir kısmı tevhidi sevmez, fakat ona buğuz da etmez.

6 – Onlardan bir kısmı tevhidi reddeder, fakat tevhid ehline düşman olmaz.

7 – Onlardan bir kısmı tevhid ehlini tekfir etti ve bu yaptıklarını salih kimselere sövme olarak isimlendirdi.

8 – Onlardan bir kısmı hem şirke buğzetmez hem de onu sevmez.

9 – Onlardan bir kısmı şirki bilmez, bilmediği için de reddetmez.

10 – Bu kimselerin en tehlikeli olanları ise; tevhidle amel eden, fakat onun kıymetini ve değerini anlamadığı için tevhidi terkedenlere buğzetmeyen ve onları tekfir etmeyenlerdir.

11 - Onlardan bazıları; şirki terkeder, onu çirkin görür ve inkar eder, fakat şirkin kötülüğünü bilmez ve bu sebeble şirk ehline düşman olmaz, onları tekfir etmez.

Bu sayılan kimselerin hepsi Allah (c.c)’ın nebilerine gönderdiği tevhid dinine muhalefet eden kimselerdir.” (Ed-Dureru’s Seniye 7. bölüm)

Böyle durumda olan bir kimse, dinin aslını gerçekleştirmediği, tagutun dinine girenleri ve taguta tapanları reddetmediği müddetçe asla mümin ve müslüman olamaz.

Şeyh Hüseyin ve Şeyh Abdullah b. Şeyh Muhammed’e şöyle soruldu:
“Bu dine giren, bu dine bağlı olanları seven fakat müşriklere düşmanlık göstermeyen veya onlara düşmanlık göstermesine rağmen onları tekfir etmeyen bir kimsenin hükmü nedir?” Onlar şöyle cevap verdiler:

“Bu kişi müslüman değildir. Müslüman olabilmesi için tevhidi bilmeli, ona boyun eğmeli ve ona göre amel etmelidir. Aynı şekilde Rasulullah (s.a.s)’ın getirdiği şeriati tasdik etmeli, emir ve nehiyleri konusunda ona itaat etmeli ve getirdiği bütün şeylere iman etmelidir. Her kim: “Ben müşriklere düşmanlık göstermem” der veya düşmanlık gösterdiği halde onları tekfir etmez veya la ilahe illallah dedikleri için Allah (c.c)’ın dinine düşmanlık gösteren, küfür ya da büyük şirk işleyen kimseler hakkında veya mezara tapanlar hakkında bir şey diyemeceğini söylerse, o kişi asla müslüman olamaz. Allah (c.c) böyle bir duruma düşen kimse hakkında şöyle buyuruyor:
“Derler ki: “Bir kısmına iman, bir kısmını inkar ederiz. Böylece işte bunun arasında bir yol edinmek isterler.” (Nisa: 150)   (Mecmuatut Tevhid c: 1 s: 353)         

Rasulullah (s.a.s) bir sahabesine şöyle dedi:
“Kafirun suresini oku! Sonra uyu! Çünkü o sure, şirkten beri olma suresidir.”
(Ebu Davud sahih senedle)

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik.”(Mumtahine: 4)